(7 Mayıs 2013’teki seminerin yazılı metnidir)
Om shanti. Huzur selamı.
Derler ki;
gülün dikenlere ihtiyacı vardır. Sadece Mevlana değil aynı zamanda Goethe
de, Bette Midler de gülün bu özelliğinden bahsetmiştir. Gül ruhun bir
sembolüdür. Gül dikenleri olmazsa sıradan bir çiçektir. Gülle birlikte olan
dikenlerin önemini de anlamak gerekir. Sahip
olduğu değer sebebiyle, gülün kendisini koruması gerekir. Çiçeğe bakarız ama
aynı zamanda dikenlere de dikkat etmemiz gerekir. Gülün ruhu sembolize ettiğini
söyledik. Bununla birlikte ruha ve kalbimize bakmak istiyoruz.
Çok güzel bir arp müziği
dinledik. Müziği yaratan zihindir. Zihin o kadar geniş bir repertuardır ki
bizim için zihni anlamak tüm hayatımız boyunca yapabileceğimiz bir yolculuk
gibidir. Bazıları zihnin vahşi bir at gibi olduğunu söyler, kontrolsüz saldırır
durur. Bazıları okyanus gibidir der, yüzeyde akımlar olsa da dibinde
mücevherler vardır.
Hiç zihin gördünüz mü?
Herkesin bir zihni var. Bazen insanın zihnini kaybettiği söylenir. Bazen zihnimdeydin sen deriz. Ya da zihnimde bir şey vardı deriz. Zihinden
hep bahsederiz ama o kadar süptildir ki ifade edemeyiz. Zihnin işi düşünce
üretmektir. Kimse düşünce de görmemiştir. Rüyalar, zihinde olur. Bazen zihnin
kaynadığını söyleriz. Hem önemlidir zihin, aynı zamanda da görünmezdir ve onu
anlamak mümkün müdür diye merak ederiz.
Zihinde koşuşan birçok
cümle vardır. Bazen bu düşünceler sözeldir ve anlamı vardır. Zihninizde bazı
söz ve fikirleri tuttuğunuzda bunlar birer his yaratır. Eğer zihninizde bir
üzüntü düşüncesi yaratırsanız, bu bedeninizin kimyasal içeriğini
değiştirecektir. Gözlerinizden tuz elde etmek için üzüntülü bir düşünce
yeterlidir. Herhangi bir neşe düşüncesi de o tuzu tatlıya dönüştürebilir. Öfke
düşüncesi yüzünüzü kızartır. Nefret düşüncesi yüzünüzü karartır. Korku
düşüncesi sarartır. Kıskançlık düşüncesi yeşertir. Bu, bedenin kimyasal
yapısındaki değişiklikten kaynaklanır. Denir ki endişeden daha kötü bir hastalık yoktur. Diğer yandan, mutluluk
gibi bir gıda da yoktur. Bunların hepsi zihnin ve düşüncenin etkileridir.
Denir ki; eğer zihninizi fethederseniz dünyayı da
fethedersiniz. Dünyayı fethetmeye çalışanlar oldu fakat işe yaramadı çünkü
zihinlerini fethetmemişlerdi, başarısız oldular.
Bu akşam düşünce gerçekten
nedir ve hayatımızı ve kaderimizi nasıl belirler, şekillendirir, bakalım...
Bir yandan da zihin bir duyu organı gibidir, bir
kişinin sizinle ilgili düşüncelerini hissedersiniz. Her günkü fiziksel dünyayı
bilebilmek için duyu organlarımızı kullanırız. Gözler aslında görmezler. Ruh,
gözler aracılığıyla görür ve gördüğü sahneyi yorumlar ve zihin de bu yoruma
karşılık verir. Siz, sonuçta gördüğünüz şey konusunda ya iyi hissedersiniz ya
kötü hissedersiniz. Arp müziğini dinlediğimizde duyan kulaklar değildi, zihin o
sesleri deneyimledi ve o ahenge, uyuma karşılık verdi. Şu da söylenir, müzik zihin için gıdadır denir.
Başka bir insanı görünce,
yüzlerini görürüz ve varlıklarını zihnimizde hissederiz. Zihni fethetmekten
bahsettiğimizde bunların hepsi neyle ilgilidir? Özellikle bir şey yapmasanız da,
zihninizde sürekli olarak düşünceler ortaya çıkar. Birçok kategoride düşünceler
vardır. İnsanlar meditasyon yaparken düşüncelerini zihinlerinde izler ve onları
sınıflandırırlar. Hiçbir şey yapmamak üzere zihninizi izlemek için
oturduğunuzda içerdeki zihinsel faaliyeti izleyebilirsiniz. Zihin hayatınızda
sürekli devam eden her şeye karşı sürekli yanıtlar vermektedir.
Kendinizde güven
hissetmediğinizde; kendinizle için iyi hissetmediğiniz ile ilgili düşünceler
farkındalığınızdan zihninize gelir. Öte yandan, çabalarınızda başarılı
olduğunuza dair düşündüğünüzde zihninizde ona dair düşünceler ortaya çıkmaya
başlar. Birçok insan çoğunlukla duyu organlarıyla bağlantıdadır. Bu da demektir
ki zihniniz görsel ve işitsel olarak bu aldığı enformasyonun etkisi altındadır
ve zihin bombalanmaktadır. Bunu en iyi anlayan reklam endüstrisidir. Ve onlar
bu anlayışı sizin ceplerinizi boşaltmak için kullanır. Çünkü zihin çok güzel
şeylere kapılır. Aynı zamanda arzu ettiği şeylere de kapılır zihin. Iphone 5 olmasaydı
zihin onu arzulamazdı. Iphone 4'nüz olduğunda IPhone 5'i aramazsınız.
Sonra bir yere gidersiniz, arkadaşlarınız telefonlarını çıkarır, bakarsınız IPhone
4 mü kullanıyorlar, IPhone 5 mi? Bu diğer başka ürünler için de geçerlidir.
Bu fiziksel nesneler yaptıklarımız üzerinde bir güce sahiptir. İhtiyacınız olmayan bir şeyi aldığınızda buna açgözlülük denir. Ve bu konuda kendimizi haklı da çıkarırız bir sebeple. Bu şekilde iyi bir satıcı da olabiliriz.
Biz her zaman acaba iyi
miyim diye düşünüyoruz? Zihinde kendimizi iyileştirip geliştirmek için çok
derin bir "itki" vardır. Fakat bu aslında daha çok bizim kim
olduğumuzu düşündüğümüzle ilgili bir şeydir. Ve bu da bir düşüncedir. "Sen kim olduğunu zannediyorsun?" diye
bir ifade de vardır. Bu ifadeyi biz bir başkasına ya da bir başkası bize söylediğinde
bunun bir kibir ifadesi olduğunu düşünüyoruz. Kim olduğumuza dair bir
anlayış olasılığının zihnimizde oluştuğunu söyleyebiliriz. Fakat kendimizin kim
olduğuna dair bir anlayışa sahip olmak zordur. Eğer size sorsam gerçekten kim
olduğunuzu biliyor musunuz diye, "Pek
de değil!" dersiniz.
Öyleyse bilmek, hissetmek,
duyumsamak, bunların hepsi bilincimizin farklı yönleridir. Düşünmek zihnin bir
faaliyetidir. Bir şey söylediğinizde bu bir sözel eyleme dönüşür. Fiziksel bir
hale geldiğinde artık fiziksel bir eylemdir. Düşünce seviyesinde en süptil
halindedir, sonra söz ve fiziksel eylem gelir. Ancak her eylem, önce bir
düşünceyle başlar. Bazen "düşünmeden
önce bir düşün" denir. Bu içsel faaliyette zihnimizde hangi
düşünceleri destekleyeceğimizi, tutacağımızı bilmeliyiz.
Zihinde bir kaygı
olduğunda size endişelenme derler ama siz yine endişelenirsiniz. Kendi
kendinize "endişelenme, bir şey yok"
deseniz de. Anksiyete enerjisi çok güçlüdür. "Arzu" için de bu
geçerlidir. Bir şey istiyorum dediğinizde de, bu aslında onu elde ettiğinizde
ne olmak ve nasıl hissetmek istediğinizle ilgilidir. Bu şu demektir: Düşüncelerimizi
arzular açısından izlemek durumundayız. O zaman aslında ihtiyacınız olmayan bir
arzu düşüncesiyle, anlamlı olan bir arzu düşüncesini ayırt etmelisiniz. Bu
akşam sizi buraya davet etmek istedik. Bu bir arzudur. Bu bireysel değil bir
grup insanın birlikte yarattığı arzudur. Şöyle bir soru ortaya çıkar: Tüm bu insanları buraya neden çağırmak
istiyorsunuz? Sebep önemli. Bazı arzular vardır, bencil amaçlarınızı
gerçekleştirmek istersiniz bunu yaparsınız çünkü o zaman mutlu olacağınızı
düşünürsünüz. Biz buna "geçici tatmin olma" deriz. Çünkü bencil bir
arzuyu gerçekleştiriyor olmanız sizin sadece kısa süreli mutluluk deneyimlemenize
neden olur.
Bazıları depresif
olduklarında alışverişe giderler. Mağazaları gezip "güzelmiş" derler. "Bunu
alırsam iyi görünürüm, mutlu olurum." Bu, maddi arzuların maddi
şeylerle gerçekleştirilmesidir. Ama kısa sürelidir ve kısa süreli mutluluk
getirir. Sizi bu akşam çağırmamızın ardında geçici bir arzu olamaz. Neden böyle
bir arzu duyduk? Çünkü bunların hepsini organize etmek oldukça büyük bir iş...
Size kendinizi iyi hissettirecek bir şey verme arzumuz var. Ve maddi değil.Bu atmosfer
olabilir, hisler, fikirler olabilir... Bunlar ruhun zenginleşmesini sağlar.
Eğer bunda başarılı olursak bunun karşılığı olacaktır ve bu çok süptildir.
Çünkü bir kişi o türde bir fayda edinirse ve aldığı şeyden dolayı iyi
hissederse, size karşılık olarak iyi hisler gönderir. Bu tür bir arzunun
tatmini daha kalıcı bir his oluşturur. Bu yüzden insanlar bağış ile
ilgilenirler çünkü karşılığında kişisel bir fayda sağlarlar benzer bir şekilde.
Zihnimiz hayatımızı nasıl şekillendiriyor ?
Görebilmek için arzularımıza bakmalıyız. Çeşitli şartlar altında insanlara
sorarım. Ne istiyorsun? Ne arzuluyorsun?
Çoğumuzun gerçekten oturup da derin bir şekilde gerçekten ne istediğinizi
düşündüğünü sanmıyorum. Ben şimdi ne
istiyorum? Bu, "Yemekte ne yiyeceğim"den daha fazlasıdır. Biz, " ben"
derken zihnin "ben"inden bahsediyoruz. İki 'ben'i vardır. Ben, öz;
diğeri belki de zihnin görünmeyen şeyleri görmek için kullandığı gözüdür. Hiç arzum var mı benim? Ama beden için
olanlar değil. Zihin için olan arzularınız. Huzur. Kaçınız huzur sahibi olmak
isterdiniz? Mutluluk istemez miydiniz? Huzur isteyenler daha çok. Birazcık daha
farklı bir soru: Mevcudiyetinizin amacı nedir bu dünyada? Huzur. Huzur
aldığınızda siz onu zihninizde alıyorsunuz, doğru mu? Zihninizde huzur
istiyorsunuz, arzu orada ve onu tuttuğunuz yer de zihnin kendisi. Siz huzur
istediğinizi söylediğinizde, acaba zihninizde sıkıntı, stres hissettiğinize
dair his mi var? O yüzden mi huzur istiyorsunuz? Zihniniz boş olduğunda aynı
zamanda sessiz mi? Sessiz olması huzur mudur? Zihnin içinde bir şey
istiyorsunuz, zihinde bir şey olmamasını değil. Çünkü zihin içinde sadece
düşünce ve hisleri tutabiliyor. Başlarken 'om
shanti' dedim size. Huzur Selamı. Başka insanların sahip olmalarını
dilediğimiz bir şey. Elinizde bir huzur demeti olsaydı ve başkasına yollamak
isteseydiniz ne yapardınız? Sözle söyleyebilirsiniz ama gerçek olması için
arkasında bir şeyler daha olmalı. Bazen karşılıklı bir huzur değiş tokuşu
yaparız, bazen de formalite olsun diye yaparız. Huzur denilen şey bir tür
enerjidir.
Bazen kendinizi ruhsal
olarak boşalmış hissediyor musunuz? Sanki zihnimizde bir enerji var, bazen iyi
seviyede, bazen az. Zihnimizin bu huzur denen enerjiyle dolması, beslenmesi
gerekiyor ki kendinizi iyi hissedesiniz. Olumlu düşünceler düşündüğünüzde,
olumlu düşünce içinizdeki enerjiyi artırır. Olumsuz düşünceler de onu azaltır.
İyi ve oldukça yüksek bir enerji hissetmek istiyorsanız çok miktarda olumlu
düşünce gerekir. Kendimizi beslemek için olumlu düşünce akımı yaratmak gerekir
ve bu düşünceler 'ben' ile başlar. Ben iyiyim derseniz, bu bir ifadedir,
tutumdur ve enerji akımı yaratır. Üzgünüm derseniz bu sizin bir parça daha
üzülmenizi sağlar. Ya da diyebilirsiniz ki bu
üzücü bir olay ama ben iyiyim. Bazen "Sen
beni kızdırıyorsun" deriz. Farklı yapabilirdik. Sen öyle bir şey
söyledin ya da yaptın ki bu, eğer izin verirsem benim içimde öfkeli tepkileri
provoke etme kapasitesi taşıyor. Aynı şey. Eğer "sen beni öfkelendiriyorsun" dersen öfkelenirsin. Ancak
diğerinde öfkeyi tercih etmeyebilirsin. İlki bedende kimyasal reaksiyon yaratır
ve enerjinizi tüketir. Ve muhtemelen durumu kontrol edemeyeceğiniz bir hale gelirsiniz.
Ve huzurunuzu kaybedersiniz, buna 'gücünüzü vermek' de denir. Gücümüzü ne kadar
kolaylıkla verdiğimizi idrak etmezsek buna izin veririz ve bazen de bunu
provoke eden kişiyi suçlarız ve deriz ki "Beni
öfkelendirdin, güçsüz kaldım." Sonra da kendinizi suçlu hissedersiniz,
o da zihnin içindedir. Çünkü vicdanın bir sesi vardır , "Kusura bakma, hata yaptın." der. Ve biz bir tohum attık,
hata yaptık ve öyle bir şey yaptık ki kendimizi kurban haline getirdik. İşte
böylece kendimizi geleceğe taşıyan yollar yaratırız ve gelecekte istemediğimiz
olaylar yaratırız.
Bu zihni fethetme
düşüncesi, hangi düşünceleri tuttuğumuzda ilgilidir. Bana açık olan düşünceler
nelerdir? İzin verdiğim her düşünce bir tohum eker ve ona ben izin veririm. Bu
yüzden düşünmeden önce düşünmeliyiz. Faydalı bir düşüncede bana ne oluyorsa
sorumlusu benim düşüncemdir. Zihnimi böyle odaklarım, zihnimde yaşarım. Ve
zihnimin enerjisinin boşa gitmesine izin vermezsem huzurlu düşünceler olduğundan
emin olurum. Çoğu insan "Konsantre
olmakta zorluk çekiyorum" der. "Eğer
konsantre olabilseydim ve zihnim istediğim şeyi düşünseydi daha iyi olurdu..."
Gitmek istediğim yere zihnim de gitseydi istediğim deneyimi yaşardım.
Zihnimdeki huzur böylece sakin, dingin ve anlamlı olurdu ve bozulmazdı. Bunun
için zihnimde bazı disiplinleri geliştirmem çok iyi olur. Yani ben zihnime bazı
düşünceleri koyuyorum. Eğer zihnime başka bazı düşüncelerle geliyorsa ona şöyle
diyorum: "Yok hayır, onlar değil,
onun yerine bunu dene." Böylece zihniniz yavaş yavaş sizinle işbirliği
yapmaya başlar ve böylelikle zihin size zorluk çıkarmak yerine size yardımcı
olan bir enstrüman haline gelir.
Om shanti.
www.meditasyonyapalim.com
Hazırlayan: Serpil Ata
Not: Denise Lawrence'in 7 Mayıs 2013 tarihinde yapmış olduğu seminerin yazılı metnidir.
Hazırlayan: Serpil Ata