5 Mayıs 2009 Salı

Domuz gribi üzerinde Meksika'dan bir gözlem


Eminim son zamanlarda Meksika’da yaşanan grip salgınını duydunuz, merak ettiniz. 23 Nisan’da salgın haberi verdi ve Meksika şehrindeki tüm özel ve devlet okullarını (ilkokul, lise, üniversite) bir süreliğine tatil etti. Daha sonra bu tatili, tüm diğer şehirlerdeki okulların tatili izledi, birçok dükkan kapatıldı. Özellikle başkentte hayat nerdeyse durdu, sinemalar, cafeler, kısacası insanların bir araya geldiği yerler kapatıldı.

Haberi Meksika basınından önce, birlikte çalıştığım İspanyol arkadaşın annesiyle konuşmasından öğrendim. Sonra internetten izlediğime göre dünya basınında hayli ciddi bir gündem yarattı bahsedilen grip. Sizlere bu gündem üzerinde Meksika’daki eleştirel makalelerden edindiğim izlenimlerle bir derleme yapacağım. Bunu hem sizin hem de Meksika’nın hak ettiğini düşünüyorum.

İlk olarak, ulusal anlamda grip ve alınan önlemler duyusunu Sağlık Bakanlığı sekreteri yaptı, duyurunun neden Genel Sağlık Konseyinin (yetkili makam olarak) değil de Sağlık Bakanlığının yaptığı eleştiren kesimler oldu. Ancak, 107 milyon kişinin yaşadığı bir ülkede bu durum, sadece bir sağlık önlemi olarak değil genel bir sosyal ve ekonomik problem olarak kendini gösterdi.
Halbuki bu hastalık yeni değil, ilk ortaya çıktığı yer ise Meksika Şehri hiç değil. Yaklaşık bir ay kadar önce Xalapa (Halapa) şehrinde sağlıksız çalışma koşullarından dolayı, Granjas Carroll isimli ABDli bir şirkete ait bir domuz çiftliğinde başlamış ve 20 kadar kişinin ölümüne sebep olmuş. Çevre, sağlık ve beslenme problemlerinden de dolayı yüzlerce insan bu grip vakasıyla yüzyüze kalmış Xalapa şehrinde. Ancak yıllardır bölgeyi kirleten Granjas Carroll şirketinden hiç bahsedilmedi ve bahsedilmiyor.

Bir başka eleştiri ise bu konunun bu kadar abartıldığı yönündeydi. Çünkü normalde Meksika’da milyonlarca çocuk hasta, her gün neredeyse 100 çocuk, hele de kırsal kesimlerde, sağlıksız ve yetersiz beslenme, solunum, islah ve öksürük gibi sebeplerden dolayı, hastaneye bile gidemeden ölmekte ve göz ardı ediliyor. Yani bu Meksika’nın virüs ya da bakteri enfeksiyonu ile ilk tanışması değil. Halen de önemli bir tehlike olabilen Dang hastalığı (bir tür sıtma), hepatit A, hepatit B, kolera gibi hastalıklar da söz konusu. Bunu yakından deneyimliyorum çünkü Meksikada sağlık hizmeti vatandaşları için çok pahalı bu yüzdende halk hastaneye gitmektense, iyice kötüleşene kadar evinde kalıyor, sonra da durum geç olabiliyor. Bu zamanla gelişmiş genel bir alışkanlık. Birçok köyde sağlık hizmeti yok ve kilometrelerce uzakta olan çocuklarını en yakın sağlık ocağına götürmek için ailesi onu yürüyerek götürmek zorunda. Çocuğu sağ salim ulaştırabilse de sağlık ocağında doktorun ya da ilacın bulunabileceği de meçhul. Bunun dışında Meksika’da yerli kimselere karşı ayrımcılıkta söz konusu olabiliyor. Çünkü birçok Meksika yerlisi İspanyolca bilmeyebiliyor. Eğer devlet bu kadar önemsiyorsa, neden diğer hastalıklar için de bu kadar önlem almıyor?

Domuz gribine karşı alınan önlemler kişiler arası fiziksek temastan da kaçınmayı, belirtiler görüldüğü anda doktora gidilmesini, kişisel hijyeni ve maske kullanmayı öngörüyor. Alınan önlemler belki yerinde ama şahsen daha kökten bir çözüm için daha derin politikaların gerçekleştirilmesi gerekmez mi? Mesela birçok insanın sağlıklı beslenebilmesi, temiz içme suyunun edinilmesi en önemlileri (Birçok Meksikalı, fakirlik sınırında yaşıyor.). Ya da okullarda tüm çocuk ve gençlerin sağlık kontrolünden geçirilmesi...

Diğer sorular ise şöyle; “Bu kadar salgınsa hastalık, ölenlerin aileleri ne alemde?”, “Eğer grip domuzlardan gelen bır virüsün mutasyonu ise, hastalık nasıl da birden şehirlerde ortaya çıkıyor, ya da medyada böyle gösteriliyor?”

Bir süre durdurulan sadece okullar olmadı, sosyal ve ekonomik hayattı. Kimi yerlerde görevliler, parklardaki insanların evlerine gitmeleri rica etti. Birçok işletme kapatıldı, sosyal etkinlikler iptal edildi. Köy ve kasabalarda sokak pazarlarının kurulmasına izin verilmedi. Ekonomik olarak, bundan en çok faydalanan kesim şüphesiz eczaneler, ilaç ve telekomunikasyon şirketleri oldu. Turizm, havayolları ve uluslararası ticaret olumsuz etkilendi.

Başka bir eleştiri ise benzer tarihlerde ve öncesinde yaşanan bir dizi gelişmelere dikkat çekiyordu; 2 Nisan’da G7 ülkeleri toplanması, sonrasında 16 ve 17 Nisan’da Obama, Meksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderon ile özel bir toplantı yapması bunların başında. Sonra, 23 Nisan’da cumhurbaşkanı, kabinesiyle bir toplantı düzenledi, sonra da sağlık bakanlığı sekreteri grip virüsü duyurusunu yaptı ve önce Meksika şehrinde sonra da tüm ülkede ve ardından dünyada önlemler alındı. 24 Nisan’da G7 dünya ekonomisi için gerekenlerin yapılacağından bahsetti. 27 Nisan’da da dünyaca ünlü ilaç firması Aventis, 100 milyon euroyu aşı bulunması için harcayacağını ve hastalığın kontrolü için büyük miktarda dozun Meksika’ya bağışlanacağınu duyurdu.

Eleştiri, şöyle devam ediyor; “son 2 yıldır, ecza endüstrisi dünya çapında finansal problemler yaşamaktaydı; eğer savaş yaratamıyorsan hastalık yarat ki dünya ekonomisi yeniden çalışabilsin; Meksika bu hastalık için harika bir trampolin çünkü buradan birçok turist dünyanın değişik yerlerine gitmekte ve ne ilginç ki Meksika’da bulunup da ülkelerinde hasta olan kimseler G7 ülkelerinden.”

Tabi bu arada, 1 Mayıs ve Meksikalılar için önemli bir gün olan 5 Mayıs geçti ve geçmekte. Bu sayede birçok kimsenin toplanması ve gösteri yapması da önlenmiş oldu. Tüm bu olanlar belirsiz, korkutucu, öfke ve şüphe dolu bir bilim kurgu filmine benzetildi. Devlet birlik imajı verdi ve bu esnada parlamentodan önemli yasalar geçirdi. Uluslararası gündemde, krizden daha popüler bir konu bulunmuş oldu ve uluslararası finans sektörü belki biraz rahatladı.

Yarın, 6 Mayıs’ta ise hastalık birden kontrol edilecek ve herşey yoluna girecek!
Kısacası, her ne olduysa ve olmaktaysa, her ne kadar gerçek ya da yalansa, Meksika’nın imajı epey zarar gördü. Ülkede kimse bir yandan ne düşüneceğini pek bilemiyor, bir yandan da ne olur ne olmaz diye elinden geldiğince önlem almaya çalışıyor. Ancak tüm olanlar Naomi Klein’in “Şok Doktrini” teorisini anımsatıyor. Bu teoriye göre büyük ölçekli bir değişim gerçekleştirmek için bir felakete ihtiyaç var; savaş, doğal afet, darbe veya terorist salgını gibi. Çünkü felaket anında, halkın dikkati başka yöne çekilir, kolektif çok yaşayan bir halk birçok değerinden vazgeçebilir, daha itaatkar olur. Bilmem teori size tanıdık geldi mi?

Sevgilerle,
Serpil Ata, Meksika
5 Mayıs 2009