18 Ağustos 2014 Pazartesi

Turkish Language & Culture Courses

Today I started to give Turkish language and culture courses.  It is an intensive programme that I designed for two weeks.  


My first students came, 1 Austrian, 1 Italian, 1 French, 1 Indonesian (studying in Holland) and 1 German (who will come tomorrow). I am offering this course in a Spanish Course Center in Kadıköy, Estudia; teaching Turkish through English.


How intercultural ! Feeling excited...

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Düşünce Gücü - Denise Lawrence

(7 Mayıs 2013’teki seminerin yazılı metnidir)
Om shanti. Huzur selamı.





Derler ki; gülün dikenlere ihtiyacı vardır. Sadece Mevlana değil aynı zamanda Goethe de, Bette Midler de gülün bu özelliğinden bahsetmiştir. Gül ruhun bir sembolüdür. Gül dikenleri olmazsa sıradan bir çiçektir. Gülle birlikte olan dikenlerin önemini de anlamak gerekir.  Sahip olduğu değer sebebiyle, gülün kendisini koruması gerekir. Çiçeğe bakarız ama aynı zamanda dikenlere de dikkat etmemiz gerekir. Gülün ruhu sembolize ettiğini söyledik. Bununla birlikte ruha ve kalbimize bakmak istiyoruz. 

Çok güzel bir arp müziği dinledik. Müziği yaratan zihindir. Zihin o kadar geniş bir repertuardır ki bizim için zihni anlamak tüm hayatımız boyunca yapabileceğimiz bir yolculuk gibidir. Bazıları zihnin vahşi bir at gibi olduğunu söyler, kontrolsüz saldırır durur. Bazıları okyanus gibidir der, yüzeyde akımlar olsa da dibinde mücevherler vardır.


Hiç zihin gördünüz mü? Herkesin bir zihni var. Bazen insanın zihnini kaybettiği söylenir. Bazen zihnimdeydin sen deriz. Ya da zihnimde bir şey vardı deriz. Zihinden hep bahsederiz ama o kadar süptildir ki ifade edemeyiz. Zihnin işi düşünce üretmektir. Kimse düşünce de görmemiştir. Rüyalar, zihinde olur. Bazen zihnin kaynadığını söyleriz. Hem önemlidir zihin, aynı zamanda da görünmezdir ve onu anlamak mümkün müdür diye merak ederiz.


Zihinde koşuşan birçok cümle vardır. Bazen bu düşünceler sözeldir ve anlamı vardır. Zihninizde bazı söz ve fikirleri tuttuğunuzda bunlar birer his yaratır. Eğer zihninizde bir üzüntü düşüncesi yaratırsanız, bu bedeninizin kimyasal içeriğini değiştirecektir. Gözlerinizden tuz elde etmek için üzüntülü bir düşünce yeterlidir. Herhangi bir neşe düşüncesi de o tuzu tatlıya dönüştürebilir. Öfke düşüncesi yüzünüzü kızartır. Nefret düşüncesi yüzünüzü karartır. Korku düşüncesi sarartır. Kıskançlık düşüncesi yeşertir. Bu, bedenin kimyasal yapısındaki değişiklikten kaynaklanır. Denir ki endişeden daha kötü bir hastalık yoktur. Diğer yandan, mutluluk gibi bir gıda da yoktur. Bunların hepsi zihnin ve düşüncenin etkileridir.

Denir ki; eğer zihninizi fethederseniz dünyayı da fethedersiniz. Dünyayı fethetmeye çalışanlar oldu fakat işe yaramadı çünkü zihinlerini fethetmemişlerdi, başarısız oldular.

Bu akşam düşünce gerçekten nedir ve hayatımızı ve kaderimizi nasıl belirler, şekillendirir, bakalım...


Bir yandan da zihin bir duyu organı gibidir, bir kişinin sizinle ilgili düşüncelerini hissedersiniz. Her günkü fiziksel dünyayı bilebilmek için duyu organlarımızı kullanırız. Gözler aslında görmezler. Ruh, gözler aracılığıyla görür ve gördüğü sahneyi yorumlar ve zihin de bu yoruma karşılık verir. Siz, sonuçta gördüğünüz şey konusunda ya iyi hissedersiniz ya kötü hissedersiniz. Arp müziğini dinlediğimizde duyan kulaklar değildi, zihin o sesleri deneyimledi ve o ahenge, uyuma karşılık verdi. Şu da söylenir, müzik zihin için gıdadır denir.

Başka bir insanı görünce, yüzlerini görürüz ve varlıklarını zihnimizde hissederiz. Zihni fethetmekten bahsettiğimizde bunların hepsi neyle ilgilidir? Özellikle bir şey yapmasanız da, zihninizde sürekli olarak düşünceler ortaya çıkar. Birçok kategoride düşünceler vardır. İnsanlar meditasyon yaparken düşüncelerini zihinlerinde izler ve onları sınıflandırırlar. Hiçbir şey yapmamak üzere zihninizi izlemek için oturduğunuzda içerdeki zihinsel faaliyeti izleyebilirsiniz. Zihin hayatınızda sürekli devam eden her şeye karşı sürekli yanıtlar vermektedir.

Kendinizde güven hissetmediğinizde; kendinizle için iyi hissetmediğiniz ile ilgili düşünceler farkındalığınızdan zihninize gelir. Öte yandan, çabalarınızda başarılı olduğunuza dair düşündüğünüzde zihninizde ona dair düşünceler ortaya çıkmaya başlar. Birçok insan çoğunlukla duyu organlarıyla bağlantıdadır. Bu da demektir ki zihniniz görsel ve işitsel olarak bu aldığı enformasyonun etkisi altındadır ve zihin bombalanmaktadır. Bunu en iyi anlayan reklam endüstrisidir. Ve onlar bu anlayışı sizin ceplerinizi boşaltmak için kullanır. Çünkü zihin çok güzel şeylere kapılır. Aynı zamanda arzu ettiği şeylere de kapılır zihin. Iphone 5 olmasaydı zihin onu arzulamazdı. Iphone 4'nüz olduğunda IPhone  5'i aramazsınız. Sonra bir yere gidersiniz, arkadaşlarınız telefonlarını çıkarır, bakarsınız IPhone 4 mü kullanıyorlar, IPhone 5 mi? Bu diğer başka ürünler için de geçerlidir.


Bu fiziksel nesneler yaptıklarımız üzerinde bir güce sahiptir. İhtiyacınız olmayan bir şeyi aldığınızda buna açgözlülük denir. Ve bu konuda kendimizi haklı da çıkarırız bir sebeple. Bu şekilde iyi bir satıcı da olabiliriz.
Biz her zaman acaba iyi miyim diye düşünüyoruz? Zihinde kendimizi iyileştirip geliştirmek için çok derin bir "itki" vardır. Fakat bu aslında daha çok bizim kim olduğumuzu düşündüğümüzle ilgili bir şeydir. Ve bu da bir düşüncedir. "Sen kim olduğunu zannediyorsun?" diye bir ifade de vardır. Bu ifadeyi biz bir başkasına ya da bir başkası bize söylediğinde bunun bir kibir ifadesi olduğunu düşünüyoruz. Kim olduğumuza dair bir anlayış olasılığının zihnimizde oluştuğunu söyleyebiliriz. Fakat kendimizin kim olduğuna dair bir anlayışa sahip olmak zordur. Eğer size sorsam gerçekten kim olduğunuzu biliyor musunuz diye, "Pek de değil!" dersiniz.
Öyleyse bilmek, hissetmek, duyumsamak, bunların hepsi bilincimizin farklı yönleridir. Düşünmek zihnin bir faaliyetidir. Bir şey söylediğinizde bu bir sözel eyleme dönüşür. Fiziksel bir hale geldiğinde artık fiziksel bir eylemdir. Düşünce seviyesinde en süptil halindedir, sonra söz ve fiziksel eylem gelir. Ancak her eylem, önce bir düşünceyle başlar. Bazen "düşünmeden önce bir düşün" denir. Bu içsel faaliyette zihnimizde hangi düşünceleri destekleyeceğimizi, tutacağımızı bilmeliyiz.

Zihinde bir kaygı olduğunda size endişelenme derler ama siz yine endişelenirsiniz. Kendi kendinize "endişelenme, bir şey yok" deseniz de. Anksiyete enerjisi çok güçlüdür. "Arzu" için de bu geçerlidir. Bir şey istiyorum dediğinizde de, bu aslında onu elde ettiğinizde ne olmak ve nasıl hissetmek istediğinizle ilgilidir. Bu şu demektir: Düşüncelerimizi arzular açısından izlemek durumundayız. O zaman aslında ihtiyacınız olmayan bir arzu düşüncesiyle, anlamlı olan bir arzu düşüncesini ayırt etmelisiniz. Bu akşam sizi buraya davet etmek istedik. Bu bir arzudur. Bu bireysel değil bir grup insanın birlikte yarattığı arzudur. Şöyle bir soru ortaya çıkar: Tüm bu insanları buraya neden çağırmak istiyorsunuz? Sebep önemli. Bazı arzular vardır, bencil amaçlarınızı gerçekleştirmek istersiniz bunu yaparsınız çünkü o zaman mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Biz buna "geçici tatmin olma" deriz. Çünkü bencil bir arzuyu gerçekleştiriyor olmanız sizin sadece kısa süreli mutluluk deneyimlemenize neden olur.
Bazıları depresif olduklarında alışverişe giderler. Mağazaları gezip "güzelmiş" derler. "Bunu alırsam iyi görünürüm, mutlu olurum." Bu, maddi arzuların maddi şeylerle gerçekleştirilmesidir. Ama kısa sürelidir ve kısa süreli mutluluk getirir. Sizi bu akşam çağırmamızın ardında geçici bir arzu olamaz. Neden böyle bir arzu duyduk? Çünkü bunların hepsini organize etmek oldukça büyük bir iş... Size kendinizi iyi hissettirecek bir şey verme arzumuz var. Ve maddi değil.Bu atmosfer olabilir, hisler, fikirler olabilir... Bunlar ruhun zenginleşmesini sağlar. Eğer bunda başarılı olursak bunun karşılığı olacaktır ve bu çok süptildir. Çünkü bir kişi o türde bir fayda edinirse ve aldığı şeyden dolayı iyi hissederse, size karşılık olarak iyi hisler gönderir. Bu tür bir arzunun tatmini daha kalıcı bir his oluşturur. Bu yüzden insanlar bağış ile ilgilenirler çünkü karşılığında kişisel bir fayda sağlarlar benzer bir şekilde.


Zihnimiz hayatımızı nasıl şekillendiriyor ? Görebilmek için arzularımıza bakmalıyız. Çeşitli şartlar altında insanlara sorarım. Ne istiyorsun? Ne arzuluyorsun? Çoğumuzun gerçekten oturup da derin bir şekilde gerçekten ne istediğinizi düşündüğünü sanmıyorum. Ben şimdi ne istiyorum? Bu, "Yemekte ne yiyeceğim"den daha fazlasıdır. Biz, " ben" derken zihnin "ben"inden bahsediyoruz. İki 'ben'i vardır. Ben, öz; diğeri belki de zihnin görünmeyen şeyleri görmek için kullandığı gözüdür. Hiç arzum var mı benim? Ama beden için olanlar değil. Zihin için olan arzularınız. Huzur. Kaçınız huzur sahibi olmak isterdiniz? Mutluluk istemez miydiniz? Huzur isteyenler daha çok. Birazcık daha farklı bir soru: Mevcudiyetinizin amacı nedir bu dünyada? Huzur. Huzur aldığınızda siz onu zihninizde alıyorsunuz, doğru mu? Zihninizde huzur istiyorsunuz, arzu orada ve onu tuttuğunuz yer de zihnin kendisi. Siz huzur istediğinizi söylediğinizde, acaba zihninizde sıkıntı, stres hissettiğinize dair his mi var? O yüzden mi huzur istiyorsunuz? Zihniniz boş olduğunda aynı zamanda sessiz mi? Sessiz olması huzur mudur? Zihnin içinde bir şey istiyorsunuz, zihinde bir şey olmamasını değil. Çünkü zihin içinde sadece düşünce ve hisleri tutabiliyor. Başlarken 'om shanti' dedim size. Huzur Selamı. Başka insanların sahip olmalarını dilediğimiz bir şey. Elinizde bir huzur demeti olsaydı ve başkasına yollamak isteseydiniz ne yapardınız? Sözle söyleyebilirsiniz ama gerçek olması için arkasında bir şeyler daha olmalı. Bazen karşılıklı bir huzur değiş tokuşu yaparız, bazen de formalite olsun diye yaparız. Huzur denilen şey bir tür enerjidir. 

Bazen kendinizi ruhsal olarak boşalmış hissediyor musunuz? Sanki zihnimizde bir enerji var, bazen iyi seviyede, bazen az. Zihnimizin bu huzur denen enerjiyle dolması, beslenmesi gerekiyor ki kendinizi iyi hissedesiniz. Olumlu düşünceler düşündüğünüzde, olumlu düşünce içinizdeki enerjiyi artırır. Olumsuz düşünceler de onu azaltır. İyi ve oldukça yüksek bir enerji hissetmek istiyorsanız çok miktarda olumlu düşünce gerekir. Kendimizi beslemek için olumlu düşünce akımı yaratmak gerekir ve bu düşünceler 'ben' ile başlar. Ben iyiyim derseniz, bu bir ifadedir, tutumdur ve enerji akımı yaratır. Üzgünüm derseniz bu sizin bir parça daha üzülmenizi sağlar. Ya da diyebilirsiniz ki bu üzücü bir olay ama ben iyiyim. Bazen "Sen beni kızdırıyorsun" deriz. Farklı yapabilirdik. Sen öyle bir şey söyledin ya da yaptın ki bu, eğer izin verirsem benim içimde öfkeli tepkileri provoke etme kapasitesi taşıyor. Aynı şey. Eğer "sen beni öfkelendiriyorsun" dersen öfkelenirsin. Ancak diğerinde öfkeyi tercih etmeyebilirsin. İlki bedende kimyasal reaksiyon yaratır ve enerjinizi tüketir. Ve muhtemelen durumu kontrol edemeyeceğiniz bir hale gelirsiniz. Ve huzurunuzu kaybedersiniz, buna 'gücünüzü vermek' de denir. Gücümüzü ne kadar kolaylıkla verdiğimizi idrak etmezsek buna izin veririz ve bazen de bunu provoke eden kişiyi suçlarız ve deriz ki "Beni öfkelendirdin, güçsüz kaldım." Sonra da kendinizi suçlu hissedersiniz, o da zihnin içindedir. Çünkü vicdanın bir sesi vardır , "Kusura bakma, hata yaptın." der. Ve biz bir tohum attık, hata yaptık ve öyle bir şey yaptık ki kendimizi kurban haline getirdik. İşte böylece kendimizi geleceğe taşıyan yollar yaratırız ve gelecekte istemediğimiz olaylar yaratırız.

Bu zihni fethetme düşüncesi, hangi düşünceleri tuttuğumuzda ilgilidir. Bana açık olan düşünceler nelerdir? İzin verdiğim her düşünce bir tohum eker ve ona ben izin veririm. Bu yüzden düşünmeden önce düşünmeliyiz. Faydalı bir düşüncede bana ne oluyorsa sorumlusu benim düşüncemdir. Zihnimi böyle odaklarım, zihnimde yaşarım. Ve zihnimin enerjisinin boşa gitmesine izin vermezsem huzurlu düşünceler olduğundan emin olurum. Çoğu insan "Konsantre olmakta zorluk çekiyorum" der. "Eğer konsantre olabilseydim ve zihnim istediğim şeyi düşünseydi daha iyi olurdu..." Gitmek istediğim yere zihnim de gitseydi istediğim deneyimi yaşardım. Zihnimdeki huzur böylece sakin, dingin ve anlamlı olurdu ve bozulmazdı. Bunun için zihnimde bazı disiplinleri geliştirmem çok iyi olur. Yani ben zihnime bazı düşünceleri koyuyorum. Eğer zihnime başka bazı düşüncelerle geliyorsa ona şöyle diyorum: "Yok hayır, onlar değil, onun yerine bunu dene." Böylece zihniniz yavaş yavaş sizinle işbirliği yapmaya başlar ve böylelikle zihin size zorluk çıkarmak yerine size yardımcı olan bir enstrüman haline gelir.

Om shanti. 




www.meditasyonyapalim.com 

Hazırlayan: Serpil Ata



Not: Denise Lawrence'in 7 Mayıs 2013 tarihinde yapmış olduğu seminerin yazılı metnidir.




30 Mayıs 2010 Pazar

hayatın akışı ile birlikte akmak

geçtiğimiz cumartesi bir arkadaşım için yanıma tarot kartlarımı almıştım. tercüme yaptığım reflexoloji seansına da götürdüm. seans yapacak arkadaşa bir kart çektirdim, yorumladım, o da hastasına çektirdi, tam ona anlatırken içeriye seansa girecek olan migren hastası hanım girdi. elimde kartlar, konuşurken buldu beni ve şaşırdı.

çünkü ekim 2009 sonlarında normalde gitmeyeceğim bir güzergahta, normalde pek seyahat etmediğim iki arkadaşımla iett de giderken, o hanım da annesiyle önümüzde oturuyormuş. ben de arkadaşıma seçtiği kartın yorumunu yapıyormuşum. onlar da bizi dinliyor olmalıymış ki sormuşum; siz de kart çekmek ister misiniz, diye. çekmişler, annesi ve o. arkadaşım da kanseri yenen biri olarak sohbet de etmiş onlarla, o zaman da şaşırmışlar, ama biz tesadüflerin olmadığı üzerine sohbet etmişiz bunların hepsi 15 dk.da olmuş.(miş'li konuşuyorum ama sonradan hatırladım olayı)

işte şaşkınlık içinde seans sona erdi. yer akatlar'dı, birlikte dönmeyi teklif etti, tamam dedim. adı sibel'miş. ben hep sibel ile karıştırırlarken, onu da meğersem ona da serpil diyorlarmış. bunu bilmiyordum, sibellere serpil denildiğini yani :) arabasıyla şişli'ye gelirken, ona tanıdık bir kuaför var mı diye sordum. (çünkü ne zamandır saçlarımı kestirmeyi düşünüyordum ama bildik de biri olsun istiyordum, denk gelse de, cumartesi akşam gitmem gereken etkinlikten önce olsa da fena olmaz diye düşünmüştüm) bana baktı, ve "babam" dedi. babası şişli'de gideceğim yere 5 dk mesafede bir kuaför işletiyordu ve o da oraya gidiyordu...

kendimi nasıl hafif ve keyifli hissettim anlatamam. özel arabayla akatlar'dan alınmış, kuaföre bırakılmış, orada tanıdık muamelesiyle özel ilgi görmüş, ardında da hemen yürüme mesafesiyle ulaşmam gereken yere ulaşmıştım.

sonra öğrendim ki bunun adı senkronizasyonmuş. hayatın akışı ile birlikte akmak. trafikte hiç kırmızı ışığa yakalanmadan gitmek gibi bir şey..

yaa dedim serpil, (aklınca) (inceden de olsa, iyilikten de olsa) kontrol etmeye çalışma işte olanları :) ak! güzellik akışta.. hayatla akarsan hayattan da torpilli olursun.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Ne yeter?

Çok yeteneklisinizdir, fakat yetenek yetmez.
Büyük şeyler yapma fırsatınız vardır, fakat fırsat yetmez.
Olumlu bir fark yaratma arzunuz vardır, fakat arzu yetmez.
Büyük planlar yapmışsınızdır, fakat plan da yetmez.

Ne gerekir peki?

Ona doğru bir adım atmak ve yapmak. En küçücük eylemin bile en derin ve iyi düşünülmüş niyetten çok daha güçlü olduğunu biliyor musunuz?

Bugün, yapabileceğiniz şeyleri yapma günüdür. Bu sizin, ayağınıza gelen fırsatları ve olanakları gerçekleştirme anınızdır. En değerli arzularınızı ve iyi düşünülmüş planlarınızı muhteşem gerçekliğe dönüştürün. Günlerinizi eylemle doldurun, bırakın hayatınız zenginleşsin.

What is enough?

You are very capable, but that capability is not enough.
You have the opportunity to do great things, and yet opportunity is not enough.
You have the desire to make a positive difference, and yet that desire is not enough.
You have made great plans, but planning is not enough.

What is enough is to actually step forward and do it. The smallest action has far greater power than the most profound and well thought out intention.

Today is the day to do the things you're capable of doing. This is your moment to fulfill the best of the opportunities and possibilities that are open to you.

Transform your most treasured desires and your well laid plans into magnificent reality. Fill your days with action and you'll fill your life with richness.